Ana Menü
Kısa Mesajlar
Site Yöneticisinin Mesajları

24-10-2022 02:09
Üyelik sistemi şu anda aktif değildir. İhtiyaç olduğunda kullanılmak üzere eski üyeler, sistemimizde kayıtlı olarak bulunmaktadır.
S.S.S: Genel
SSS (Sıkça Sorulan Sorular) >Genel
Allah insan ve hayvanlara bela ve musibet veriyor. Bu zulüm değil midir?Şeytanların yaratılması ne içindir.Dünyaya geliş maksadımızElest bezminde Allah'a verdiğimiz -kalu bela- cevabını bu dünyada unutmamızın hikmeti nedir?
Hz. Adem'in Cennetten Çıkarılmasının Hikmeti Nedir?
Allah insan ve hayvanlara bela ve musibet veriyor. Bu zulüm değil midir?



Kesinlikle değil! Mülk onundur, mülkünde istediği gibi tasarruf eder. Hem acaba sanatkâr bir zat bir ücret karşılığında seni bir model yapıp, gayet sanatkârca yaptığı süslü bir elbiseyi sana giydiriyor, hünerini maharetini göstermek için kısaltıyor, uzatıyor, biçiyor, kesiyor, seni oturtuyor, kaldırıyor. Sen ona “Beni güzelleştiren elbiseyi çirkinleştirdin, bana oturup kaldırmakla zarar verdin” diyebilir misin? Elbette diyemezsin. Dersen divanelik edersin. Aynen öyle de büyüklük sahibi sanatkâr yaratıcı göz, kulak dil gibi duygularla süslenmiş, gayet sanatkârca bir vücudu sana giydirmiş. Çeşitli isimlerinin nakışlarını göstermek için seni hasta eder, müptela eder, aç eder, tok eder, susuz eder, bu gibi hallerde yuvarlatır. Hayatın mahiyetini kuvvetleştirmek ve isimlerinin cilvelerini göstermek için seni böyle çok tavırlarda gezdiriyor. Sen eğer desen “Beni niçin musibetlere müptela ediyorsun?” Temsilde işaret edildiği gibi yüz hikmet seni susturacak.
Zaten durgunluk ve sakinlik, tembellik, tekdüzelik, duraklama bir çeşit yokluktur, zarardır. Hareket ve değişiklik varlıktır, hayırdır. Hayat hareketlerle mükemmelleşir, belalar vasıtasıyla yükselir. Hayat, isimlerin yansımalarıyla çeşitli hareketlere mazhar olur, temizlenir, kuvvet bulur, açılır, genişler, kendi kaderini yazmak için hareket eden bir kalem olur, vazifesini yerine getirir, ahirette alacağı ücrete hak kazanır.


Bediüzzaman Said Nursi - Risale-i Nur - Mektubat - 12. Mektup
Yukarı
Şeytanların yaratılması ne içindir.



Şerri yaratmak şer değil, aksine şerri işlemek şerdir. Kazanma, hususi bir ilişki olduğu için özel neticelere bakar. Mesela yağmurun gelmesinin binlerce neticeleri var, bütünü de güzeldir. İradesini kötüye kullanmakla bazıları yağmurdan zarar görse "Yağmurun yaratılması rahmet değildir" diyemez, "Yağmurun yaratılması şerdir" diye hükmedemez, belki iradesini kötüye kullanmakla ve kötülüğü kazanmakla bu durum onun hakkında şer oldu. Hem ateşin yaratılmasında çok faydalar var, bütünü de hayırdır. Fakat bazıları kötü kazanmak ve kötüye kullanmakla ateşten zarar görse "Ateşin yaratılması şerdir" diyemez. Çünkü ateş yalnız onu yakmak için yaratılmamış. Belki o, kendi iradesini kötüye kullanmakla yemeğini pişiren ateşe elini soktu ve o hizmetçisini kendisine düşman etti.

Netice; Çok zarar gelmemesi için az zarar kabul edilir. Eğer az bir şerrin olmaması için büyük hayırları netice veren bir şer terk edilse, o vakit çok şer işlenmiş olur. Mesela cihada asker sevk etmekte elbette ki bazı küçük, maddi ve bedeni zarar şer olur. Fakat o cihatta islamın kafirlerin istilasından kurtulması gibi çok hayır var. Eğer o az şer için cihat terk edilse o vakit çok hayırların kaybolması yanısıra çok şer gelir. O zulmün ta kendisidir. Hem mesela kangren olmuş ve kesilmesi lazım gelen bir parmağın kesilmesi hayırdır, iyidir. Halbuki görünüşte bir şerdir. Parmak kesilmezse el kesilir, çok şer olur.

İşte, kainattaki şerlerin, zararların, belaların, şeytanların ve zararlı varlıkların yaratılıp var edilmeleri şer ve çirkin değildir; Çünkü çok önemli neticeler için yaratılmışlardır. Mesela meleklere şeytanlar ilişmedikleri için yükselmeleri yoktur; makamları sabittir, değişmez. Bunun gibi hayvanların dahi şeytanlar musallat olmadıkları için mertebeleri sabittir, noksandır.

İnsanlık aleminde ise yükselme ve alçalma mertebeleri sonsuzdur. Nemrutlardan, Firavunlardan tut ta sıddıklara, velilere ve peygamberlere kadar gayet uzun bir yükselme mesafesi var. İşte kömür gibi olan aşağılık ruhları, elmas gibi olan yüce ruhlardan ayırt edebilmek için, şeytanların yaratılmalarıyla, imtihan sırrıyla, peygamber gönderilmesiyle bir imtihan, tecrübe, cihat ve yarış meydanı açılmış. Eğer mücadele ve yarış olmasaydı, insanlık madenindeki elmas ve kömür hükmünde olan kabiliyetler beraber kalacaktı. Yücelerin yücesindeki Ebu Bekr-i Sıddık'ın ruhu, aşağıların aşağısındaki Ebu Cehil'in ruhuyla bir seviyede kalacaktı.

Demek, şeytanların ve şerlerin yaratılması, büyük ve genel neticeye baktığı için, yaratılmaları şer değil, çirkin değil. Belki kötüye kullanmaktan ve kesb (çalışmak, elde etmek) denilen özel ilişkiden gelen şerler, çirkinlikler insanın kendi kazanımına aittir; Allah'ın yaratmasına ait değildir.
Yukarı
Dünyaya geliş maksadımız



Birçoğumuz dünyaya yemek, içmek, gezmek, eğlenmek, kısacası bu dünyanın nimetlerinden yararlanmak için geldiğimizi düşünürüz. Halbuki durum hiçte öyle değildir. "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." (Zariyat-56) ayet-i kerimesinden de anlaşılacağı üzere insanlar ve cinler ALLAH'a kulluk etmeleri için yaratılmışlardır. Bu kulluk vazifesinin yapılacağı yer de bu dünya olduğuna göre dünyaya geliş maksadımız açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu dünyaya gelmemizin nedeni, yalnızca ALLAH'a kulluk vazifemizi yerine getirmektir . Çünkü ALLAH hepimizi bu dünyada yaptıklarımızdan dolayı hesaba çekecektir.

Eğer dünyaya gönderilmiş olmasa idik o zaman ruhlar aleminde her şeyin farkında olup ve fakat dünyada kötü amel işleyerek cehenneme gidecek olan bir kul güya itirazda bulunacak ve "Ya rabbi ben senin varlığını, birliğini, yüceliğini bilir ve sana ibadet ederken nasıl beni cehennemine koyarsın" diyecekti. Çünkü o kul, dünyada ALLAH' ı ve onun emirlerini unutacağını o alemde bilmiyordu. Çünkü her şeyin farkında idi. İşte yüce ALLAH ezeli ve ebedi ilim sahibi olduğu ve bazı kullarının dünyada kötü amel işleyerek cehennemi hak edeceğini bildiği için insanı dünyaya gönderdi. "O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır." (Mülk-2), "Bu kâinatı yaratması sizden hanginizin daha güzel iş ortaya koyacağını imtihan etmek içindir" .(Hud-7) gibi ayetler bunu açıkça beyan etmektedir. ALLAH, insanın yaptığı her işi film şeridi gibi kayıt ederek öbür dünyada karşısına çıkaracak ve bedbaht kulların itiraz hakkı olmayacaktır.

İşte bu yüzden yaptığımız her işi "biri bizi gözetliyor" mantığıyla yapmalıyız. Kainatta ALLAH' tan saklanacak bir yer olamayacağına göre gerçekten biri bizi gözetliyor demektir. O varlık ta Yüce ALLAH' tır. Siz gizli, ayıp bir işi insanların önünde yapabilir misiniz?. Hayır. Niye?. Çünkü onlar sizi gördükleri için onlardan utanır, sıkılırsınız. Peki kainatta ALLAH' ın göremeyeceği bir yer var mı?. Yok. O halde nasıl oluyor da bu kadar kötü işleri ALLAH' ın gözü önünde yapabiliyoruz. Ne yazık ki bu, imanımızın zayıflığındandır. Ama ümitvar olunuz. Bu yazıyı okumanız bile inşaallah bundan sonra bu duygular içerisinde hareket edeceğinizin başlangıcı olur. Amin.
Yukarı
Elest bezminde Allah'a verdiğimiz -kalu bela- cevabını bu dünyada unutmamızın hikmeti nedir?
Peygamberlerin, Allah erlerinin ve derece ve cevherlerine göre iyi ve kötü davranıştaki sıradan insanların durumu, kâfir ülkelerinden İslâm ülkelerine getirilen kölelerin hâli gibidir. Kimi beş, kimi on, kimi de on beş yaşındaki o köleleri satarlar. Çok küçük yaşta getirilen, uzun yıllar müslümanlar arasında eğitilen ve yaşlanan o kişiler doğduğu ülkeyi tamamen unutur. Zihnlerinden o ülkeyle ilgili her türlü iz kaybolur. Biraz ileri yaşta olanlar, kendi ülkesinden bazı izleri hatırlar. Daha da ileri yaşta olanların ise zihninde, ülkesinin izleri olduğu gibi durur.


İşte aynen bunun gibi ruhlar da bir zamanlar Allah'ın huzurundaydılar:

"Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Elbette! diye cevap verdiler." (A'raf, 7/172)


Anlayış ve olgunluk açısından bu dünyaya çocuk olarak gönderilenler önceki hâllerini hatırlamaz ve o ilâhî sözü duyunca yabancılık hissederler. Perdelenmiş ve kâfirlik ve sapıklığa batmış olanların niteliği işte böyledir.

O ilk sözü az çok hatırlayanlar da vardır. Onlarda o ilâhî söze doğru bir şevk ve heyecan gözlenir. Bunlar inananlardır.

Bir de o ilâhî sözü duyar duymaz kendilerinde o ilk ruh hâlinin hemen canlandığı kimseler vardır. Onların önünden perdeler kalkar ve kendilerini birden Yüce Allah'ın huzurunda hissederler. Bunlar da peygamberler ile velilerdir.



Mevlana Celaleddin-i Rumi - Fihi Ma Fih
Yukarı
Hz. Adem'in Cennetten Çıkarılmasının Hikmeti Nedir?

Hazreti Adem'in cennetten çıkarılması ve bir kısım insanların cehenneme atılmasının hikmeti nedir?


Hikmeti vazifelendirmedir. Öyle bir vazife ile memur edilerek gönderilmiştir ki, insanoğlunun bütün manevi yükselişi ve bütün kabiliyetlerinin açılıp gelişmesi, genişlemesi ve insanın mahiyetinin Allah' ın bütün isimlerine kapsamlı bir ayna olması o vazifenin neticelerindendir. Eğer Hz. Adem cennette kalsaydı melek gibi makamı sabit kalırdı. İnsani kabiliyetleri gelişmezdi. Halbuki sabit makam sahibi olan melaikeler çoktur. O tarz kulluk için insana ihtiyaç yok. Belki ilahi hikmet sonsuz makamları kat edecek olan insanın kabiliyetlerine uygun bir imtihan yurdunu gerektirdiği için meleklerin aksine olarak yaratılışlarının gereği olan bilinen günahla cennetten çıkarıldı.

Demek Hz. Adem'in cennetten çıkarılması hikmetin ta kendisi olduğu gibi rahmetin de ta kendisidir. Kafirlerin cehenneme sokulmaları da haktır ve adalettir. 10. sözün 3. işaretinde denildiği gibi gerçi kafir az bir ömürde bir günah işlemiş fakat o günah içinde sınırsız bir cinayet var. Çünkü küfür bütün kainata hakarettir, kıymetlerini düşürmektir. Bütün sanat eserlerinin Allah'ın birliğine şahadetlerini yalanlamaktır ve varlıkların aynalarında yansımaları görünen Allah'ın isimlerini alaya almaktır. Onun için varlıkların hakkını kafirden almak üzere, varlıkların sultanı olan büyüklük sahibi kahhar'ın kafirleri ebedi cehenneme atması hakkın ve adaletin ta kendisidir. Çünkü nihayetsiz cinayet nihayetsiz azabı ister.



Bediüzzaman Said Nursi - Risale-i Nur - Mektubat - 12. Mektup
Yukarı